Tuesday, January 12, 2021
GÜNÜMÜZDE YEREL YÖNETİMLERİN TOPLUMSAL GELİŞMEYE ETKİSİ
Uzun zamandan bu yana yapmış olduğum çalışmaları ilgili
taraflar veya ilgi duyan kesimlerle paylaşmayı bir görev sayıyorum. Bunu yaparken
hem kamuoyunu aydınlatmak hem de belli bir zamandan bu yana görev yapmış
olduğum yerel yönetimlerden kazandığım tecrübelerimi insanlarla paylaşmak ve bu
anlamda tarihe not düşmeyi amaçlamaktayım.
Günümüzde belediyeler
her zamankinden çok daha önemli hale geldi. On milyonlarca insan büyük
kentlerde ilçe ve beldelerde bu kurumlar ile iç içe yaşamak zorundadır. Her ne
kadar Belediyelerin başkan ve belediye meclisleri seçim ile göreve gelseler de
bu kurumlar yasalar ile yönetilen önemli kamu kuruluşlarıdır. Kamu yönetiminin bir parçası olarak tarih
boyunca en hızlı değişen idari yapıların en başında belediyeler gelmektedir. Belediye
hizmetleri tarihsel süreç içerisinde çok hızlı bir değişim gösterdi. Bu durum
aslında zorunlu olarak ortaya çıkan yeni durumlara uyum sağlayabilmek için yapılması
zorunlu olan değişimlerdir ki bu durum olumlu bir sonuçtur.
Belediyecilik kavramı çok eski tarihlerden başlıyor olmasına
rağmen günümüz anlayışı ile yerel yönetimler 1800 yıllardan sonra Avrupa şehirlerinde
uygulanmaya başladı.
Modern belediyecilik uygulamaları şehirleşme olgusu ile birlikte
gelişen bir olgudur. Kabaca olarak tarif edersek şehirler daha küçük alanlarda
daha çok insanın bir arada yaşadığı yerlerdir. Bu durum ortaya yeni yaşam
biçimlerinin yanında farklı sorunlarda ortaya çıkarmıştır. Bu değişimlerin
sonucunda ortaya yeni yönetişim modelleri çıkmıştır.
Ortaya çıkan yeni durumlar ve ihtiyaçlara göre mevzuatlar da bu
ihtiyaçları karşılamak için değişiklik göstermiştir ve bütün bunlar zorunlu
değişikliklerdir.
Zaman ilerledikçe toplumların yapısı da değişmektedir.
Özellikle sanayileşme ile birlikte tarihsel süreç içerisinde çok kısa
sayılabilecek zaman dilimlerinde kentlerde büyük yığılmalar meydana geldi.
Ülkemiz de kentler bütün bu hızlı yığılmaları
karşılayabilecek altyapıdan yoksundu. Daha iyi bir yaşam umudu ile kent ve
çeperlerine yığılan insan kümeleri kendi sorunlarını kent yönetimlerinin
sırtına yüklediler. Daha çok dayanışma duygusu ile hemşeri topluluklarının bir
arada yaşama isteği sonucu olarak, bu hemşeri toplulukları zaman içerisinde
yerel yönetimlerin kimler tarafından yönetileceğinin de ağırlıklı olarak belirleyicisi
oldular. Bu durum kendi doğallığı içerisinde sorun değildir.Ancak zaman
içerisinde ortaya, yönettiği şehirle hemşerileşememe sonucu olarak kamusal hizmetin sunulmasında objektif davranamama
sorununu ortaya çıkarmıştır. Ancak günümüzde üçüncü, dördüncü nesil kuşaklardan
yetişen başkan ve diğer yöneticilerin bu konularda daha başarılı olduğu bir gerçektir.
Genel seçimler ile yerel seçimlerde partilerin almış oldukları oylar da ortaya
çıkan anlamlı farkların temel nedenlerinden en önemlisi tamda yukarıda
anlatmaya çalıştığımız hemşerilik reflekslerinin sonucudur. Bu satırların
yazarı da böyle bir sosyolojinin parçasıdır. İçinde yaşanılan şehirlerle
bütünleşmek maalesef uzun zaman almaktadır. Onun içindir ki özellikle
istanbulda Sivaslı, Trabzonlu, Erzincanlı, Kastamonulu veya Ordulu başkanlar çoğunluktadır.
Bu sonuç tamamen İstanbul nüfusunu oluşturan hemşeri nüfuslarının sayısı ile
orantılıdır.
Bu durumu eleştirdiğimiz sanılmasın. Aksine böyle bir
gerçeklikten hareket edilerek bunu şehirlerin gelişmesi ve içinde yaşayan
insanlar ile empati anlamında avantaj a çevrilebiliriz.
Yeni dünya düzeninde kentlerin önünde her gün yeni yeni
sorunlar ortaya çıkmaktadır. Yeni dönem belediye yönetimleri ortaya çıkan bu
sorunları çözmek için farklı yöntemler uygulamanın yanında birçok yeni uygulama
yöntemlerinden de faydalanmaktadır. Belediyelerin önünde çöp, ulaşım, su
temini, temizlik gibi klasik sorunların dışında yeni kentleşmenin ortaya
çıkardığı farklı sorunlar ile de baş etmek zorunda kalmışlardır. Kültür ve
sanat ihtiyaçlarındaki artış, göçmen sorunları, sağlık, hayvan, çevre,
sorunları gibi bazılarını ekleyebileceğimiz toplumsal duyarlılığımızı artıran
sorunlar ortaya çıkmıştır. Cinsel yönelimleri nedeni ile farklı gruplar
oluşturan insan toplulukları ve onların sağlık,barınma ve güvenlik sorunları
bile günümüz belediyelerinin önünde sorun olarak durmaktadır.
Demek istediğimiz günümüz belediye yönetimleri artık sosyal
belediyecilik özelliklerini daha çok öne çıkarmak zorunda kalmaktadır. Bu durum
mali açıdan belediyeleri zorlamaktadır. Tam da bu noktada kamu kaynaklarının
etkin verimli ve ekonomik olarak kullanılması zorunluluğunun ne kadar önemli ve
hayati bir husus olduğu ortaya
çıkmaktadır.
Merkezi ikitidarların kötü yönetimlerinin sonucu olarak
ortaya çıkan yoksulluk sorunu ile çoğu zaman belediyeler uğraşmaktadır.Bu durum
zaten mali açıdan sıkıntı içerisinde olan belediyeleri bu sorunlara ayırdıkları
kaynaklar yüzünden sıkıntıya sokmaktadır. Son dönemlerde belediyelerin başarı
karneleri neredeyse bu sorunlara ne kadar eğildikleri ile ölçülmektedir.
Peki bu kadar önemli ve karmaşık yapılarla devasa sorunları
çözmeye çalışan belediye başkan ve meclis üyeleri bu görevlere nasıl
hazırlanıyor? Siyasi partiler seçimler öncesi parti okullarında birtakım
eğitimler yapmış olsalar da bunların çoğu gerçeklikten uzak yasak savmadan
ibarettir.
Teknolojinin ve bilimin bu kadar geliştiği günümüzde küçük
ölçekli şirketler dahi yönetimlerini bu alanda eğitim almış, uluslararası
deneyimleri olan, dil bilen, yönetişim sistemleri konusunda tecrübe edinmiş, temsil
kabiliyeti yüksek insanlar ile çalışmayı tercih etmektedir. Maalesef ülkemizde
tüm siyasi partiler için böyle bir eleme sistemi yoktur. Belediyeler gibi
içerisinde mühendislik, hukuk, yönetim bilimi, maliye, sosyoloji, psikoloji
gibi birçok bilimsel disiplinin konularını barındıran belediye yönetimleri
belirlenirken tamamen sübjektif tercihler öne çıkarılarak adaylar
belirlenmektedir.Bu durum ülkemizin tüm siyasi kesimler için ortak bir
verimsizlik durumudur.
Uygulamada belediye başkanlarının kanundan kaynaklanan
yetkilerini kullanırken, nasıl başına buyruk davrandıklarını, kişisel
tercihlerini gerek işe alımlarda gerek proje tercihlerinde gerekse bürokratik
atamalarda nasıl hoyratça kullandıklarını, liyakat ı ve yeterliliğin nasıl hiçe
sayıldığını, objektif değerlendirmelerden uzak, yukarıda bahsettiğimiz feodal
bir yapının içerisinde olduklarının tüm Türkiye de şahidiyiz.
Durum böyle olunca asıl mesele olan kamu kaynaklarını etkin
kullanma gibi asıl meselenin çok uzağında kalmaktayız. özellikle 1980
darbesinden sonra ülkemizdeki birçok belediyenin yolsuzluk, rüşvet, görevi kötüye
kullanma gibi soruşturma yada gündemlerle konuşuluyor olması bütün bunların
kaçınılmaz bir sonucudur. Yoksa seçim kampanyaları boyunca sıkça kullanılan
şeffaflık, katılımcılık, helal, haram, yetim hakkı gibi büyük büyük iddialı
sözler bir Yeşilçam aşk filmi gibi hatıralarımızda kalmaktadır.Bir sonraki
seçimde aynı sözleri dinlemek için sabırsızlanıyoruz. Olsun ama söylenmesi bile güzel.